Cildin yaşlanma süreci, sadece yaşa bağlı değil, çevresel faktörlere ve şahsî alışkanlıklara da dayanır. Her bireyin genetik yapısı farklı olsa da, bu tek başına yaşlanmayı durdurmaya yetmez.
Cilt, dış etkenlerden ve hayat şeklinden etkilenerek vakitle değişim gösterir. Bu değişimleri en aza indirmek için cildin muhtaçlık duyduğu gerçek eserlerle bakım yapmak büyük ehemmiyet taşır.
20’li yaşlar: Cilt bu devirde hala genç ve dinçtir, fakat yaşlanmanın birinci belirtileri 25 yaşından sonra kendini gösterebilir. Göz etrafı, kırışıklıkların birinci belirmeye başladığı bölge olduğundan, 20’li yaşlardan itibaren bu bölge için özel eserler kullanılmalıdır.
30’lu yaşlar: Cilt bu devirde güç kaybı yaşamaya başlar. Bu nedenle, cildin kaybettiği enerjiyi geri kazanmasına yardımcı olacak antioksidan özelliklere sahip eserler tercih edilmelidir. Bu yaşlarda ciltte daha fazla canlanma sağlanabilir.
40’lı yaşlar: Yaşlanmanın en değerli sebeplerinden biri, glikoksidasyon ismi verilen hücrelere ziyan veren şeker ve özgür radikal etkileridir. Cildin doğal esnekliği azalır ve kırışıklıklar barizleşir. Bu periyotta, cildin esnekliğini ve ışıltısını geri kazandıracak eserlere yönelmek değerlidir.
50’li yaşlar: Morfolojik yaşlanma süreci, cildin yapısının değişmeye başladığı bir devri işaret eder. Yüz sınırları belirginliğini kaybeder ve derin kırışıklıklar oluşur. Bu devirde, cildi toparlamaya yönelik eserler kullanmak, cildin sıkılığını ve halini tekrar kazandırmada tesirli olabilir.
